SATÜRN'ÜN GÖLGESİ
Yarın arkadaşımla parkta buluşacaktım. Geceleri gökyüzünü izlemeyi çok severdim; özellikle de Ay’ı…
Bu yüzden dışarı çıktığımda ilk işim her zamanki gibi başımı göğe kaldırmak oldu.
Ama o gece bir gariplik vardı.
Ay yoktu.
Yerinde devasa bir gezegen parlıyordu: Satürn.
Bir an nefesim kesildi.
“Bu… nasıl olabilir?” diye fısıldadım kendi kendime.
Satürn öylesine yaklaşmıştı ki halkaları gökyüzünün neredeyse tamamını kaplıyor, ışığı geceyi gündüze çeviriyordu. Sanki dünya gökyüzünde dev bir altın çemberin içinde kalmıştı.
İnternette söylentiler dolaşıyordu.
Kimi kıyametin yaklaştığını söylüyor, kimi de bunun büyük bir zenginlik devrinin başlangıcı olacağını iddia ediyordu.
Köydeki parka vardığımda Ahmet amcayı buldum. Çiftçi olduğu için gökyüzündeki her değişiklik onu derinden etkilerdi. Bir taşın üzerine oturmuş, kızgın bir şekilde söyleniyordu:
“Bu Satürn belası yüzünden yine huzurumuz kaçacak! Ay küçülmüştü de mahsüllerim mahvolmuştu. Üstüne bir de komşu kalkmış bana hırsızlık iftirası atmıştı!”
Ahmet amcanın haklı korkusu yüzünden okunuyordu.
Ay’ın geçen yıl beklenmedik şekilde küçülmesi gerçekten de herkes için bir sınav olmuştu.
O olayın üzerinden bir ay geçince köyde işler iyice karışmıştı.
Birden bire herkes zenginleşmiş, ama zenginlik beraberinde iftirayı, hırsı, kaçakçılığı getirmişti. Tarım neredeyse tamamen durmuştu.
Tam o anda arkadaşım Metin soluk soluğa yanıma koştu.
“Kanka!” dedi telaşla.
“Dün gece bir rüya gördüm. Arapça bir yazı vardı… Yazının yanında Satürn’ün Dünya’ya çarptığını, insanların çığlık attığını gördüm.”
Kalbim sıkıştı.
Metin, Arapça bildiği için rüyadaki yazıyı da okumuş:
‘İnsanları bana kulluk etsinler diye yarattım, ama onlar kötülüğe sarıldı. Sonunuz yaklaştı.’
İkimiz de dehşet içinde kaldık.
Bu sırada Satürn daha da yaklaşmıştı.
Fakat insanlar artık zengin oldukları için bu dev gölgeli tehlikeyi önemsemiyor, sanki dünya çökse bile umursamayacak kadar körleşmiş görünüyordu.
Aradan iki ay geçti.
Satürn uzaklaşmaya başlamıştı; fakat dünya hâlâ karanlığın izlerini taşıyordu.
Kuraklık her yeri vurmuştu. Tarlalar susuzluktan çatlamış, göller çekilmişti.
Ahmet amca köy meydanında bağırıyordu:
“Yeter! Satürn’ün laneti bizi yok ediyor! Böyle yaşamak istemiyorum!”
O kirlilik, korku ve karanlık tam üç yıl boyunca sürdü.
Üç yıl… İnsanlığın aynaya bakıp kendi hatalarıyla yüzleştiği uzun, ağır bir sınav.
Ve sonunda, beklenmedik bir şey oldu.
İnsanlar değişti.
Kötülükten uzaklaştılar.
İftiranın, açgözlülüğün, bencilliğin ne kadar büyük bir karanlık olduğunu anladılar.
Gökyüzü yeniden açıldı.
Dünya nefes aldı.
Sınav bitmişti.
Ve güneşin ilk ışıkları toprağa düşerken, Ahmet amca tarlasında yeniden filizlenen bir buğday başağına bakıp gülümsedi.
“Demek ki… iyilik sonunda kazanıyormuş.”
ERTUĞRUL ÇETİN

Yorumlar
Yorum Gönder