Savaşın Gölgesinde Bir Çocuk: Sadako Üzerine Bir Deneme

 


Savaşın Gölgesinde Bir Çocuk: Sadako Üzerine Bir Deneme

2. Dünya Savaşı insanlığın gördüğü en yıkıcı felaketlerden biridir. Savaşın son günlerinde, 1945 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Japonya’nın Hiroşima ve Nagasaki şehirlerine attığı iki atom bombası, yalnızca bir savaşı bitirmedi; aynı zamanda binlerce masum insanın hayatını sonsuza dek kararttı. O gün gökyüzü bir anda bembeyaz oldu, şehirler saniyeler içinde kül haline geldi. İnsanlar bir anda yok oldu, evler, sokaklar, hatıralar bir ateş topunun içinde kayboldu.

Bu felaketin gölgesinde kalan yüzbinlerce insandan biri de küçük Sadako Sasaki idi. Sadako, savaş sırasında henüz iki yaşındaydı ve atom bombasının yaydığı radyasyona maruz kaldığının bile farkında değildi. Yıllar sonra çocukluğu neredeyse normale dönmüş gibi görünse de, onun ve Hiroşima’daki birçok çocuğun kaderi çoktan zehirlenmişti. Radyasyon, bir canavar gibi yıllarca bedenlerinde gizlendi ve zamanla ortaya çıkıp çocukları yavaşça yok etti.

“Sadako ve Bin Turna Kuşu” romanı tam da bu insanlık trajedisinin içindeki küçük bir kızın umut arayışını anlatır. Sadako’nun yaşadığı hastalık, lösemi, savaşın bitiminden tam on yıl sonra ortaya çıktı. O günlerde Japonya’da insanlar hâlâ savaşın izlerini taşıyor, sokaklarda yıkılmış binalar, yüzlerde ise derin acılar dolaşıyordu. İnsanlar hem ekonomik hem de psikolojik olarak büyük bir çöküş içerisindeydi. Ama belki de en çok çocuklar etkilenmişti. Çünkü onlar, anlam veremedikleri bir savaşın en büyük bedelini ödemişlerdi.

Sadako’nun hastane odasında kağıttan turna kuşları yapması, aslında sadece bir çocuk oyunu değildi. Bu kuşlar, insanların içindeki yaşama tutunma çabasının, barış özleminin ve umut ışığının sembolüydü. Japon kültüründe bin turna kuşu yapan kişinin dileğinin gerçekleşeceğine inanılırdı. Sadako’nun dileği ise son derece masumdu:

Yaşamak.
Ve dünyada bir daha asla savaş olmaması.

Ne yazık ki Sadako bin turna kuşuna ulaşamadan hayatını kaybetti. Ama onun kısa ömrü, tüm dünyada bir barış çağrısına dönüştü. Hiroşima Barış Parkı’nda bugün Sadako’nun heykelinin altında dünya çocukları hâlâ kağıttan turnalar bırakıyor. Çünkü Sadako sadece Japonya’nın değil, tüm insanlığın çocuğu oldu.

Atom bombasının gölgesinde büyüyen çocukların hikâyesi yalnızca fiziki acılarla sınırlı değildi. Birçoğu ailelerini kaybetmiş, bazıları anne-babasız bir hayata mahkûm olmuştu. Bazıları ise yaşadıkları travmaları hiç anlatamadı; sessizlik en büyük ortak dilleri oldu. Sokaklarda dolaşan binlerce yetim çocuğun gözleri, savaşın aslında kimleri vurduğunu dünyaya haykırıyordu.

Savaş sonrası Japonya’da hayat kolay değildi. Tarım bozulmuş, şehirler yıkılmış, insanlar psikolojik olarak tükenmişti. Özellikle çocuklar hem yoklukla hem acıyla büyüdü. Açlık, hastalık, eğitim eksikliği ve toplumsal çöküş çocukların kişiliklerini bile şekillendirdi. İşte Sadako’nun hikâyesi sadece bir çocuğun ölümü değil; savaşın bir neslin ruhunu nasıl paramparça ettiğinin kanıtıdır.

Bugün Sadako’nun romanını okurken ya da Hiroşima ve Nagasaki hakkında düşünürken insan ister istemez şu soruyu soruyor:

Bir savaşın kazananı gerçekten olabilir mi?

Atom bombası teknik bir “zafer” değil, insanlık için büyük bir utançtır. Bir anda binlerce insanın yok olduğu, şehirlerin haritadan silindiği, çocukların zehirli bir geleceğe mahkûm edildiği bir olay hiçbir zaman “başarı” olarak görülemez. Hele ki çocuklar öldüğünde, çocuklar acı çektiğinde hiçbir ideoloji haklı sayılamaz.

Sadako’nun hikâyesi bugün dünyaya şunu söylüyor:

✔ Barış, bir çocuğun hayalinden daha değerlidir.
✔ Savaşlar bitse bile etkileri onlarca yıl sürer.
✔ En büyük acıyı her zaman çocuklar yaşar.
✔ İnsanlık, geçmişteki hatalardan ders çıkarmak zorundadır.

Sadako’nun hayatı kısaydı ama bıraktığı mesaj büyüktür. O mesaj da şudur:

“Dünyada savaşlar değil, barış kazanmalı.


5/B SINIFI'NIN YAZDIĞI ESERLERDEN DERLENMİŞTİR. 

Yorumlar